Zor günler yaşadığımız bir yılı geride bıraktık. Haber Portakal’da yeni umutlarla yeni bir yıla girmenin
heyecanı ve mutluluğu içinde şimdi yeni başlangıçlar zamanıdır.
İletişimin kitle iletişim araçları ile yapılmadığı dönemlerde insanların düşüncelerini anlatmaları,
kendilerini ifade etmeleri kolay olmamıştır. İlkel dönemlerde duvarlara çizilen resimlerle başlayan
iletişim süreci, yazının bulunmasıyla birlikte farklı boyutlar kazanmış ve bu sayede insanlığın tarih
boyunca sahip olduğu birikimler gelecek nesillere aktarılabilmiştir.
Hepimiz çevremizle iletişim içinde oluruz. Bunu gerçekleştirebilmek için farklı iletişim araçları
kullanırız. Benim de bugüne kadar kendimi en iyi anlatabildiğim, ifade edebildiğim iletişim aracı “yazı”
olmuştur. Yazarak insanların yaşamlarına dokunmak, onlarda olumlu etkiler yaratmak beni her zaman
mutlu etti. Yazmak, yıllar boyunca okuduklarımızın birikimi ve bir sonucudur. Yazmak, hayatı
sorgulamak ve çevrenizde olup bitenlerden rahatsız olmaktır. Ülke ve dünya sorunlarıyla
yoğrulmaktır.
İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar geçen süreçte, bilginin tarihte eşi görülmemiş şekilde
üretildiği ve tüketildiği bir dönemi yaşıyoruz. Bilginin bu denli yoğun olarak üretilmesi, yaygınlaşması
ve erişim kolaylığı yaşadığımız dünyayı değiştirmiş ve bu değişimin en önemli sonuçlarından biri de
internet olmuştur.
İletişim teknolojisindeki bu baş döndürücü gelişmeler internet, sosyal medya, sosyal ağlar, sanal
dünya, ağdaşlık gibi pek çok yeni kavramın hayatımıza girmesine yol açmıştır. Ayrıca sosyal, kültürel
ve ekonomik alanda da değişim ve dönüşümleri beraberinde getirmiştir. Tüm bu gelişmeler “dijital
kapitalizm” kavramıyla açıklanmaktadır.
Türkiye’de son yirmi yılda dijital iletişim araçları ve internet insanların hayatına öyle bir girdi ki,
çocuklar ve gençlerin dışında insanlarımızda bu dünyanın bir parçası oldular. Bu dijital
bombardımandan (vergi, kira, borç ödeme, e-ticaret üzerinden her türlü mal alım-satımı, kültürel,
sportif faaliyetler, online toplantılar vb.) kaçamadılar. Sanal dünyanın içinde kayboldular.
Sosyal medya kullanımının bu kadar yaygın olmasının en temel nedeni, yukarıda da bahsettiğimiz gibi
insanlarla hızlı ve doğrudan iletişim kurmaya imkan vermesi ve bunu toplu bir şekilde yapabilmesidir.
Zararları elbette var. Sosyal medyanın bireylerde endişe, depresyon, stres, duygusal tükenmişlik gibi
problemlere sebep olduğu bilimsel bir gerçek. Fakat dijital dünyanın bugünün, çağın bir gerçeği
olduğunu da unutmamak gerek. Bu, yanılsamalarla dolu bir gerçeklik.
İletişim teknolojisindeki bu gelişmeler en çok kapitalistlere yaramıştır. Bu süreçte yeni medya
teknolojileri ve internet bir iletişim aracı olmaktan çıkmış, kapitalizmin sermaye birikim sürecinin bir
parçası olmuştur. Tıpkı otobanlar gibi dünyayı saran iletişim ağları sınırları ortadan kaldırmış, koskoca
dünyayı bir köye dönüştürmüştür. Köye dönüşen dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir
salgın hastalığın, sadece o bölgeyle sınırlı kalma ihtimali de ortadan kalkmış, artık bu salgın tüm
dünyanın sorunu olmuştur.
Ayrıca yeni nesil cihazlarda geçirdiğimiz süre içerisinde farkında olmadan karşı tarafa veri akışı
sağlıyoruz. Tüm veriler kaydediliyor. Veri analizi yapılarak ne yiyeceğimizi, ne giyeceğimizi,
hobilerimizi ve hatta bakışımızdan, yürüyüşümüzden kim olduğumuzu tespit edebilecekleri, düşünüş
ve davranış profilimizi çıkarabilecekleri bir sosyal arşiv oluşuyor. Tüm verilerin kaydedilip gelecekte
kullanılacak olması bende bir tehdit algısı yaratıyor. Bana göre tüm bunlar kontrol ve denetim
devletine gidişi hızlandırıyor.
Kapitalist üretim süreci adım adım değişiyor. Dünyanın egemenleri 4. Sanayi Devrimi’ni ıskalamak
istemiyorlar. Endüstri 4.0 ile üretim sürecine karar verebilen akıllı robotlar dahil oluyor. Peki bu dijital
sanayi devrimi bize neler getirecek veya bizden neler götürecek? Daha çok fabrikaları etkileyecek gibi
görünse de aslında gelecekteki sosyal hayatımızı tamamen değiştirecek.
Neler olacak?
Dijital küreselleşme yaygınlaştıkça farklı coğrafyalardaki ulus devletler de bundan payını alacak.
Direnç kalkacak, egemenlikleri ve etkinlikleri iyice azalacak. Neo-liberalizmin yıkamadığı duvarlar
yıkılacak. Bugün var olan önemli sorunlar, etnik ve inanç temelli ayrışmalar azalarak etkisizleşecek.
Dünya mavi yakalılarla beyaz yakalıların üretim sürecinden dışlandıkları, tüm işleri akıllı robotların
yaptığı yeni bir refah, bolluk dönemine girecek. Aynı zamanda büyük bir işsizler ordusu oluşacak.
Ezilenler ve emek cephesinden bakarsak tüm bu gelişmeler bir dizi tartışmayı da beraberinde
getirmiştir. Teknolojilere karşı koyamayacağımıza göre üretimdeki ve emek hareketi üzerindeki
değişim dinamiklerini dikkatle izlemeliyiz.
Bugün Türkiye’de kendisini işçi sınıfının öncü partisi olarak gören kimi sosyalist partilerin taleplerinde
eskiyi, 20.yüzyılı görüyoruz. Bu partiler hala örgütlenme alanını fabrikalar olarak görüyorlar.
Sendikalar hala sekiz saatlik iş gününü savunuyor. Bunlar artık geride kaldı. Düzenli çalışma sona erdi.
Emeğin esnekleşmesiyle yeni çalışma modelleri oluştu. Neo-liberal politikalar sonucunda bugün bile
işsizlerden, güvencesizlerden ve göçmenlerden bir ordu oluştu.
Gelecekte dijital kapitalizmin yaratacağı refahtan pay almak (ki bu kapitalist düzen değişmeden pek
olası gözükmüyor), bu zenginliğe ortak olmak isteniyorsa, tüm dünyada ve ülkemizdeki sosyalist ve
komünist partiler, sendikalar kendilerini şimdiden bu sürece uygun olarak konumlandırmalıdırlar.
Emek hareketi henüz buna hazır olmasa da, bir yeniden yapılanma süreci başlatılmalı, örgütlenme ve
mücadele stratejileri yeniden gözden geçirilmelidir. Reçete pratik hayatın içinde yazılacaktır.
Ya tüm ezilenler örgütlenerek sürece müdahale edecek ya da kontrol ve denetim devletinin ötesinde,
despotik bir toplum modeline geçilecek.