PAHALILIĞIN YENİ SUÇLUSU; SEL
Kumluca’nın yanı sıra Finike ve Demre’de yaşamı felç eden selin yaraları sarılmaya
çalışılıyor. Bir taraftan da felaketin nedenleri tartışılıyor. Uzmanların ilk bulguları tanıdık
çıktı. Yok edilen ormanlar, dere yataklarının bozulması, imara açılması,
temizlenmemesi vb…
Öyle ki Kumluca’nın ortasından geçen Gavur Deresi’nin 800 metrelik bölümünün üstünün
betonla kapatıldığı ortaya çıktı. Buda yetmemiş kapatılan kısmın üzerine kapalı pazar bile
yapılmış. DSİ, birde derenin temizliğini yapmayınca felakete davetiye çıkarılmış. Dereye
sera atıklarının da atılması işin tuzu biberi olmuş.
Kış aylarında Antalya’nın yanı sıra Türkiye’nin domates, biber, salatalık, patlıcan gibi sebze
ihtiyaçlarını karşılayan bölgedeki seralarda elbette hasar var. Üretimde belli miktarda düşüş
olacak. Ama öyle bir hava estiriliyor ki sanki bölgedeki tüm seraların harap olduğunu, bir
kilo domates üretilemeyeceğini düşünüyoruz. Sebze fiyatlarının bu yüzden yükseleceği algısı
oluşturuluyor.
Elbette üretimdeki düşüşten dolayı sebze fiyatlarında dönemsel yükseliş olağan. Ama
bölgede dönemsel olarak tüm üretimin düşmesi, bitmesi söz konusu değil.
Bu sonuca Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’nin açıklamalarından varıyoruz. Bakan
Kirişçi, Kumluca’da, 40 bin dekar serada üretim yapıldığını, bunun 12 bin dekarlık kısmında
hasar olduğunu söyledi. Yani yaklaşık 4’te 1’inde sıkıntı var. Finike ve Demre’de bu zarar
daha az.
Buna rağmen şimdiden sebze ve meyvedeki artışa,“Yağmur yağdı, sel oldu böyle oldu”
şeklinde gerekçe bulunuyor. Kış aylarındaki gıda enflasyonunun gerekçelerinden biri bu
olacak. İktidarın pahalılık için, enflasyon için bu gerekçeleri bol bol kullanacağına tanıklık
edeceğiz.
Neden böyle düşünüyoruz? Geçmişte gördüklerimizden yola çıkarak böyle olacak diyoruz.
Çünkü ülkeyi 20 yıldır yöneten iktidarın yaşanan hayat pahalılığından hiç suçu,
sorumluluğu olmadı ki. İktidar, kendinde, yaptıklarında, politikasında hiç eksiklik
görmedi. Hep suçlayacak bir şey buldu. Faturayı onlara kesti.
Kısaca anımsarsak AKP iktidarına göre, mutfaktaki yangının sorumlusu sırayla şöyle oluştu.
Gıdadaki 7-8 yıl önce yaşanan fiyat artışlarının sorumlusu, suçlusu çiftçilerdi. Piyasaya
yüksek karlarla ürün veriyorlardı. Gerçek olmasa da bu suçlama yapıldı.
Daha sonraki süreçte, 4-5 yıl önce sorumlu,suçlu toptancı hal esnafı oldu. Onlara yönelik
sert suçlamalar yapıldı. Oysa piyasadaki sebze, meyvenin ancak yüzde 35 – 40’ı toptancı
hallerden, komisyonculardan geçiyordu. Yani bu da doğru olmayan suçlama idi.
3-4 yıl önce patatesçiler, soğancılar stokçulukla suçlandı. Fatura onlara kesildi. Pazarlanmak
için depolara konan ürünler suç unsuru sayılmak istendi.
Pandemi döneminde ihracatçılar suçlandı. Onlara kısıtlama getirildi. Fiyat artışına çözüm
getirmediği gibi, kısıtlama yüzünden bazı dış pazarlar rakip ülkelere geçti. Ama fiyatlar
düşmedi. Çünkü bu iddia,suçlama da doğru değildi.
Şimdi zincir marketler hedefe kondu. “Hain Üç Harfliler” denilerek üzerlerine gidildi.
Halkın tepkisinin onlara yönelmesi sağlanmak istendi. Oysa bu marketlerin sebze, meyvede
oldukça düşük kar marjı ile çalıştıkları biliniyor. Bunlar asıl kazançları yiyecek dışındaki
ürünlerden kazanıyorlar. Ama olsun, enflasyondan, pahalılıktan iktidar dışında herkes
sorumludur. İktidar değildir. Bizi yönetenler teflon tava gibidir. Onlara hiçbir sorumluluk, suç
bulaşmaz.
Oysa uzmanlar mutfaktaki yangını söndürmek için basit bir reçete sunuyorlar. Basite
indirgersek;
Üretimi ve satışı planlamak. Doğru destekleme politikası. Ucuz ve kaliteli tohum, gübre,
ilaç, akaryakıt sağlamak.
Bunu yapacak iktidarı, anlayışı arıyoruz…