Tarih boyunca topraklarımızda birçok katliam yaşanmıştır. Maraş katliamı da tarihimizin utanç kaynaklarından biridir.
1 Mayıs 1977, Malatya, Maraş ve Çorum katliamları neden yaşandı? Tarihte geçmişe giderek 77-80’li yılların Türkiye’sinin bir fotoğrafını çekmeye çalışalım.
Bu yıllarda dünyada yükselen sınıf mücadelesini boğmak için uluslararası terör bahanesiyle ABD ve İngiltere gibi emperyalist ülkeler polis devleti uygulamalarını hayata geçirmeye başladılar. Türkiye de bundan nasibini aldı. Türkiye ilk defa bu yıllarda “Kontrgerilla” ile tanıştı. Ayrıca 1977 -1980 yılları arası faşist hareketin Türkiye’de büyük kanlı eylemler gerçekleştirdiği yıllar oldu.
Dönemin Türkiye fotoğrafı… Ülke ekonomisi büyük bir kriz içindeydi. İşsizlik artıyor, enflasyon yükseliyordu. Her yerde işçi eylemleri vardı. Ayrıca büyük grevler yapılıyordu.
Yükselen sınıf mücadelesi daha çok işçi sınıfının siyasallaşmasına ve örgütlü mücadelenin gittikçe toplumsallaşmasına neden oldu. Artık devrimci fikirler ve düşünceler toplumda daha çok karşılık bulmaya, kabul görmeye başlamıştı. 1977 yılının 1 Mayıs’ına 500 bin kişinin katılımı, egemenleri iyice korkuttu.
Bu dönemde Türkiye kapitalizmi, dışarıda küresel dünya ile entegrasyon sancıları yaşarken içerideki sistem krizlerle sarsılıyordu. Ülke yönetilemiyor, burjuvazinin temsilcileri arasında derin çatışmalar yaşanıyordu. Ekonomik ve siyasi yapısal dönüşümler bu koşullarda yapılamazdı.
Yükselen devrimci mücadele karşısında huzuru kaçan burjuvazi sınıfı; işçi sınıfının devrimci başkaldırıyla düzeni değiştireceği kabusu karşısında, sistemin bekası için faşist hareketi destekledi. Sivil faşist hareketleri örgütleyip işçi sınıfının üzerine salmaktan geri durmadı. Yetmedi, etnik ve mezhep temelli çatışmaları körükledi. Alevi-sünni nüfusun birlikte yaşadığı şehirlerde mezhepsel gerilim tırmandırıldı. Toplum terörize edilerek insanlarda istikrar beklentisi oluşturulmaya çalışıldı.
Ülke genelinde tırmandırılan gerginlik, Maraş’ta patlak verdi. Kontrgerilla tarafından örgütlenmiş katliam zinciri 19 Aralık’ta başladı. 26 Aralık 1978’de son buldu. Bu olaylarda resmi rakamlara göre 111 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Katliam sonrası binlerce Alevi Maraş’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Yapılan göstermelik yargılamalar 23 yıl sürmüştür ancak bu katliamın gerçek sorumluları karanlıkta kalmıştır, kendilerine hiç ulaşılamamıştır. Maraş ve başka illerde katliamları yapanlar, bu suça ortak olanlar sonraki süreçlerde üst düzey devlet yöneticisi oldular. Hatta milletvekili, bakan yapıldılar.
Bugün geriye dönüp baktığımızda Malatya, Maraş ve Çorum katliamlarının 12 Eylül askeri faşist darbeye zemin hazırlamak için önemli bir basamak oluşturduğunu görürüz.
Emekçiler ne zaman kapitalist düzene karşı örgütlenerek başkaldırsa egemenler her zaman sıkıyönetim silahına başvurmuştur. Dönemin başbakanı Ecevit de 13 ilde sıkıyönetim ilan ederek 1980 faşist darbesine giden yola taş döşemiştir.
Bu katliamlar bu coğrafyanın kaderi değildir, olmamalıdır. Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, insanlık suçu olarak görülmelidir. Bu darbeci, katliamcı zihniyet hâlâ aramızda dolaşıyor. Ona karşı demokrasiyi, barışı, laikliği ve emeğin haklarını kazanmanın yolu emek ve demokrasi güçlerinin birlikteliğinden ve ortak mücadelesinden geçmektedir.
Bugün ülkemizde bir arada, eşit, özgür, adil, aydınlık bir dünyada yaşamak için kutuplaşmaya değil; en çok toplumsal barışa ihtiyacımız vardır.
Toplumsal barışı yaşananların üstünü örterek, unutturmaya çalışarak ya da toplumu etnik ve mezhep temelinde ayrıştırarak değil; geçmişle yüzleşerek sağlayabiliriz.