Göç, var oluşundan günümüze, tüm zamanlarda insanlar, ya tek başına ya aile olarak ya da kabileden başlayarak, büyük boylar halinde sürekli, bir yerden başka bir yere göçmüşler.
İnsanoğlunun göç etmesine etken o kadar değişik şey olmuş ki; çoğu çantayı bile sırtlayamadan göçüp durmuşlar. Eski dönem göçlerin çoğunda, boş olan dünyada, daha elverişli yaşam koşulları olan coğrafyaları arayış içinde olmuşlar. Kuraklıklar kadar aşırı yağışlar,doğal felaketler, yaygın bulaşıcı hastalıklar, kabilelerin iç kavgaları, savaşlar, ekonomik nedenler, düşmanlıklar ve daha birçok neden göçlere zemin hazırlamış.
Göçmüş, göçmüş, göçmüşler.
Yine göçüyor ya da yine göçürülüyor insanoğlu. Yerinden yurdundan, bağından, bostanından, yaylasından, eşinden, dostundan, aile bireylerinden kopuyor ya da koparılıp göçe zorlanıyorlar. Tüm göçler, bir sosyolojik nedene dayanıyor ve bir düş olarak yaşanmıyor. İnsanoğlunun özlemleri arasında başka yurtları görmek var ama göçmek yok.
Son yirmi yıl içinde ülkemiz de, dünyada eşi görülmeyen, bir göç dalgasının derin ve acımasız etkilerini yaşıyor. Sayısı milyonları bulan insan ülkemizi adeta istila etmiş gibi görünüyor. Bunlar göçmen mi, mülteci mi, sığınmacı mı yoksa belli egemen güçler tarafından planlı programlı gönderilen seçilmiş kişilerden mi oluşuyor? Bu sorunun yanıtı kendi içerisinde; saydığımız kavramların hepsinin karşılığı sorunun içinde sırım sırım sırıtıyor.
Ülke çıkarları ile bağdaşmayan, sosyal, kültürel, iktisadi hiçbir yararı olmayan göçmen, sığınmacı veya mültecileri yeryüzünde hiçbir ülke kolay kolay kabul etmiyor. Çok nadir olarak, insani halleri göz önünde bulunarak, gelenlerin gelecekteki verecekleri zarar ve yarar da gözetilerek bazı ülkeler bunları ülkelerine kabul ediyorlar. Çoğu ülke kendilerine sadece yardımı dokunacak, varlığı ile kazandıracak, eğitimli kesimleri alıp barındırıyor.
Ülkemizde ise ‘’Ne olursan ol, gel!’’ diyen Mevlana örneği, her ülkeden, çoğu eğitimsiz, çağdaş ülke normları taşımayan insan emperyal bir kurgu ile ülkemize yığılıyor. Maalesef bu konuda iktidar büyük bir yanlış; muhalefet ise ne olup bittiğini bile halk yığınlarına anlatamayacak bir aymazlık içinde.
Oysa günümüzde milyonları bulan bu sığınmacı adı altında gelenlerin de getirdiği yük ile yine milyonlarca vatandaşımız, işsiz, evsiz, barksız ve giderek yoksulluğu daha derinden yaşıyor. Ülkemiz kendi vatandaşının barınma, beslenme, sağlık ve iş yaşamını düzene sokamamışken mültecilere her türlü hizmeti vermesi, gerçeği azıcık gören gözlere göre emperyal bir projedir. Bedeli çok büyük olacaktır. Çözülmesi gereken en acil sorundur. Bu dayatılmış yabancı yığınlar, yoksul insanları kendi yurdunda ezik ve garip duruma düşürüyor. Sorunun kaynağı ne? Niçin böyle oluyor? Çözüm nerede? Bu sorunun kaynağında şu anda dünyada egemen olan sistem yatıyor. Neredeyse tüm iktidarlar da bu sistemin içinde. Sözde muhalefetler ise bilmeyenlerin gözünde muhalefet.