5 ARALIK DÜNYA KADININ SEÇME SEÇİLME HAKKI GÜNÜYMÜŞ
5 Aralık 1934 yılında Türkiye kadınları seçme seçilme hakkına kavuştu. Ama öyle sanıldığı gibi
gümüş tepside hazır sunulmadı. 1800 yıllarından beri hem Osmanlı’da hem Avrupa’da
kadınlar bu hakkı almak için çabaladı. Her seferinde “Otur evinde, çocuk doğur, iyi anne ol”
diyerek hadleri bildirildi! Yine de kadınlar zaman zaman bu uğurda mücadeleye devam
ettiler.
Osmanlı’da kadınlar, özellikle saraya yakın olanlar eğitim alabiliyor, başka diller
öğrenebiliyordu. Bu eğitim onlara sosyal yaşama katılsınlar diye değil, sadece kocalarına
eğitimli bir eş, çocuklarına iyi bir anne olsunlar diyeydi. Kadın, eğitim aldıkça uyandı, yavaş
yavaş sorgulamaya başladı. Hatta Avrupalı feministlerle yazışmaya, dergilere, gazetelere
yazmaya, bazıları roman yazmaya başladı. Her türlü zorluklara karşın mücadeleyi
sürdürdüler. Buldukları en küçük delikten aydınlığa sızdılar. Yazdıklarının altına kendi adlarını
yazamasalar da vazgeçmediler.
1870 lerde Osmanlı kadınları kendi dergilerini çıkarmaya başladılar. Avrupa’daki feministlerle
iletişime geçtiler. 1869’dan Cumhuriyete kadar çıkardıkları dergi sayısı 40’a ulaştı. Örneğin;
Hanımlara Mahsus Gazete, Süs, Kadınlar Dünyası, Kadın, Kadınlık Hayatı v.b.
1919’dan itibaren oy hakkı aktif bir biçimde talep edilmeye başladı. Bu dönemde 30 kadar
dernek kuruldu. Örneğin; Donanma Cemiyeti Hanımlar Şubesi, Kadınlar Heyeti Merkeziyesi,
Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti Hayriye, Biçki Yurdu, Osmanlı Türk Kadınları Esirgeme
Derneği, Asri Kadın Cemiyeti, Cemiyet-i Nisvan Heyet-i Edebiyesi, Türk ve Ermeni Kadınlar
İttihat Cemit-i Hayriye, Kürt Kadınları Teal-i Nisvan Cemiyeti, Çerkes Kadınları Teavün
Cemiyeti vb.
İlk kez Nimet Cemil, feminizm kelimesini kullandı. Cumhuriyet tarihinin ilk partisi 16 Haziran
1923’te Nezihe Muhiddin başkanlığında kurulan “Kadınlar Halk Fırkası,” ancak Mustafa
Kemal’in kuracağı Cumhuriyet Halk Fırkasına ilgi azalır diye kadınların partisi onaylanmadı.
Parti kuramayan kadınlar, Nezihe Muhiddin başkanlığında “Türk Kadınlar Birliği”ni kurdu.
1925 seçimlerinden itibaren seçme ve seçilme hakkı için mücadele ettiler. 1935’te bu dernek
kapatıldı. Bu konularda çalışan Halide Edip hain ilan edildi, yurt dışına kaçtı.
Kadınlar, eşit yurttaşlık hakları temelinde tartışmalar yaparken, Cumhuriyet dönemiyle
birlikte iyi anneler olması öğütlenen “Yeni Çağdaş Türk Kadını” tipolojisi yaratılmaya
çabalanmıştır. Sistem, kadınları kendi ideolojisi vasıtasıyla bölmüş ve mücadeleyi
parçalamıştır.
1950- 60 arası şehirli ve köylü olarak, iki farklı kültür oluştu. Köyden kente gelen kadınlar,
“Gecekondu kadını” olarak temizlik, çocuk bakımı, ev işlerinde şehirdeki orta sınıf kadınlarına
hizmet eden kadınlar yarattı.
1968 öğrenci hareketlerinde kadınlar, öncü konumun gerisinde kaldılar. Türk solu, kadına
geleneksel rolden öte bakış açısıyla bakamıyordu. Kadın sorununu işçi sınıfının kurtuluşuna
bağlı olarak görüyordu.
1990 larda sol hareket, feministlerle yan yana geldi. Kürt hareketinin içinde ayrı bir kadın
örgütlenmesi temelleri 1993’te atıldı.
2000 yılında başlayan Dünya Kadın Yürüyüşü, “Adil, eşit, dayanışmacı, demokratik, barışçıl bir
dünya kurmaya çağırıyoruz,” talebiyle 2001 Ekimde Türkiye ayağını ördü.
Kadınların seçme seçilme ve başka kazanılmış haklarını düşündüğümüzde, Fatma Aliye, Suat
Derviş, Halide Edip, Nezihe Muhiddin, Ulviye Mevlan Civelek, Mihri Müşfik, Fatma Nesibe’yi
anmadan geçemeyiz. Bu isimler, 1927’de oy hakkı istediler. “Kadınlar Birliği Derneği” nin
Trabzon’da yapılan kongresinde bir bildiri hazırlayıp meclise sundular. Talepleri reddedildi. O
gün Cumhuriyet Gazetesi “Kokonalar Trabzon’da Ortaya Çıktı” diye başlık attı. Sözün özü,
kadınların seçme seçilme hakkı kolay onaylanmadı. Kadınların yıllarca süren çabalarıyla
alındı.
Şimdi oturup düşünürsek, gerçekten kadın özgür iradesiyle seçebiliyor mu? Yoksa işaret
edilen yere mi kimliğini basıyor? Hâlâ ülkemizde kadın, eşini, işini bile kendi seçemiyor.
Demek ki mücadele son hızıyla devam edecek, etmeli. Yanıltılan kadınlar, farkına varmalı,
farkında olanlar buna yardımcı olmalı. Kadın dayanışması hızla çoğalmalı. Rekabet
uzaklaştırılmalı. 5 Aralık günü artık bize ezberletilen şiirlerin okunmasından çok, gerçeklere
ışık tutulmalı. Gerçekleri yazan, söyleyenlere kulak verilmeli. Geçmişte emeği geçen kız
kardeşlerimizi anmalı, emeklerine sahip çıkıp yükseltmeli. Kadınlar olarak en önemlisi kendi
gücümüzün farkına varmalı. Birey olduğumuzu unutmamalı. Bilmeliyiz ki bu dünyada barışçıl
hayatı kadınlar örecek. Görevimiz zor ve meşakkatli ama kadın karar verirse geri dönüşü
yoktur…